Yogik Dans® nasıl ortaya çıktı ve neden bu ismi aldı?
- Sema Bozyel
- 2 Kas
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Kas
Yoga, ilk ortaya çıktığında erkekler tarafından uygulanıyordu. Kadınların pratiğe dahil olması ise çok sonraki dönemlerde gerçekleşti. Acaba bu durum, doğal olarak yoga sisteminin başlangıçta erkek anatomisi ve yaşam koşullarına göre şekillenmesine yol açmış mıdır? Zamanla kadınlar da bu kadim disiplini benimsedikçe, beden farklılıklarının, özellikle de kalça bölgesindeki yapısal farklılığın pratik üzerinde bir etkisi olmuş mudur? Bu konuyla ilgili araştırmalarım devam ediyor. Çünkü bu mesele, hem fizyolojik hem enerjik hem de kültürel boyutlarıyla oldukça katmanlı.
Kendi deneyimimde, yalnızca asana uygulamalarına odaklandığım dönemlerde kalça bölgemdeki hareketliliğin giderek azaldığını fark ettim. Asanalar beni disipline ediyor, bedenimi hizalıyor ve zihnimi keskinleştiriyordu; ancak bir noktadan sonra hareketin kendiliğindenliğini kaybetmeye başladığımı hissettim. Sanki bedenim içinden gelen harekete doğru yöneldiğinde, içimde onu devamlı daha az hareketli olmaya yönlendiren bir güç gelişmeye başlamış gibiydi.
Bedenimin, doğasındaki akışkanlığa yeniden kavuşmasına dair büyük bir istek duydum. İşte o noktada çalışmalarımı dansla besleme ihtiyacı doğdu. Dans etmeye başladığımda, yıllardır edindiğim nefes farkındalığı, köklenme, odaklanma, denge gibi tüm yoga deneyimlerim doğal biçimde bu yeni pratiğin içine aktı. Asanaların bedenime kazandırdığı köklenme hissi, dansımın zeminle kurduğu teması derinleştirdi. Bazı yoga pozlarının denge ve merkezlenme gibi unsurları, hareketlerimin içinde bir istikrar duygusu yarattı.
Önce bazı yoga pozlarının içine yerleşerek köklenme noktalarımın dışında kalan her yerimle dans etmeye çalıştım. Dans ederken yerle temas eden beden kısımlarımı tıpkı bir asanadaymışım gibi “kısıtlama” olarak belirledim. Bu kısıtlamalar, ilk aşamada zihinsel bir çapa işlevi gördü; bedensel farkındalığımı artırdı; dikkatimi ana getirdi. Sonra bu kısıtlamaları yavaşça bıraktım. O anda bedenim özgürleşti, nefesim genişledi ve hareketlerim saf bir farkındalık haline geldi.
Yogik Dans® bu süreçte doğdu. Adındaki “yogik”, yoga sisteminin de kökeni olan Samkhya felsefesindeki temel kavramlara bir göndermedir. Bu felsefeye göre varlık iki şekildedir: Prakriti ve Puruşa. Prakriti, maddesel olan, doğan, gelişen, dönüşen, ölen, tanımlanabilen, algılanabilen, fark edilen, yaşayan, hareket eden, doğa gibi anlamlara geliyor. Puruşa ise madde olmayan, doğmayan, değişmeyen, ölmeyen, tanımlanamayan, algılayan, fark eden, tanık olan, farkındalık, saf bilinç gibi anlamlara geliyor.
Her insan aslında hem Prakriti hem de Puruşa. Yani hem yaşayan, hareket eden, hayatla birlikte akan bir şey hem de bu yaşama, harekete ve akışa tanıklık eden bir şey. Ancak hayatı nasıl yaşadığımıza, nasıl hareket ettiğimize bilincimizi taşıyamıyorsak yani varlığımızı fark edemiyorsak ya da bedenimizin içine yerleşemiyor, hayatın içine karışamıyor ve olana bitene sadece tanıklık ediyorsak bu iki varoluş biçimini aynı anda deneyimleyememiş oluyoruz.
Yoga sistemi içindeki tüm uygulamaları bu birbirinden farklı gibi görünen ama aslında iç içe olan iki hali aynı anda deneyimleyebilmenin yöntemleri olarak bile düşünebiliriz. Tüm teknikler, bu ikisinin bölünmesine sebep olan dengesizliği yaratan unsurları ortadan kaldırmaya yönelik.
Bu iki halin bir aradalığı, Yogik Dans®’ın özünü oluşturuyor. Dans ederken beden Prakriti'dir; hareket eder, akar, değişir, dönüşür. Dansa tanıklık eden farkındalık ise Puruşa'dır; izleyen, gözlemleyen, algılayandır. Bu iki hal aynı anda deneyimlendiğinde, dans bilinçli bir eyleme dönüşür; farkındalık hareketin içinde kendini hatırlatır.
Tıpkı bir Hatha Yoga pratiğinde olduğu gibi, Yogik Dans®’ta da enerjiyi aşağıdan yukarıya doğru yönlendirmeyi amaçlıyoruz. Ayak tabanlarından yükselen enerjiyi, pelvik tabanı, omurgayı ve kalp merkezini izleyerek başın tepesine kadar çıkarmayı, bedenin sağı ve solu arasındaki enerjinin eşit ve dengeli akmasını hedefliyoruz. Yükselen ve dengelenen enerjiyle birlikte, doğaçlama dansımızı özgünleştirecek hareketlerin sınırlarını araştırıyoruz.
Yogik Dans® metodunun en önemli ayaklarından biri nefes farkındalığı.
Nefes, sinir sistemini doğrudan etkileyen en temel ritim. Nefesin temposu, derinliği ve yönü; kalp atış hızından kasların durumuna, zihnin açıklığından enerji seviyesine kadar birçok fizyolojik sürece etki ediyor. Bu nedenle Yogik Dans®’ta hareketleri birbirine bağlayan esas unsur nefesin durumu.
Yogik Dans® pratiğinde hareket akışının içine bilinçli olarak nefes durakları yerleştiriyoruz. Bu duraklar, nefesi sadece bir “al-ver” döngüsü olmaktan çıkarıyor ve dansın içinde farkındalık katmanları açıyor. Bu farkındalık, dansı yalnızca estetik bir deneyim olmaktan öte, içsel bir düzenlenme ve doğal olanla uyumlanma pratiğine dönüştürüyor.
Yogik Dans®’ın diğer güçlü unsuru ise imgeleme tekniği. Meditasyon uygulamalarında sıkça kullandığımız imgeleme, bu metodun merkezinde yer alıyor. Bedenin belirli bir bölgesine enerji yönlendirmek, köklenme hissini artırmak, hareket alanımızı genişletmek ve odaklanmayı güçlendirmek için imgelemeyi aktif şekilde kullanıyoruz. Bu sayede dans, yalnızca fiziksel düzlemde değil, zihinsel ve enerjik düzlemde de dönüşüm yaratıyor.
Sonuçta Yogik Dans®, ne sadece bir dans ne de klasik anlamda bir yoga pratiğidir. Yogik Dans®, yaşamın kendiliğindenliğine tanık olma deneyimi, yeryüzüne köklenmenin ve bedene yerleşmenin bilinçli bir ifadesidir.








Yorumlar