top of page

Sınır ihlali

  • Yazarın fotoğrafı: Sema Bozyel
    Sema Bozyel
  • 27 Eki
  • 3 dakikada okunur

Sınır ihlali, bir insanın fiziksel, duygusal ya da zihinsel alanına onun rızası olmadan girilmesi demek. Bu durum yalnızca bedensel temasla sınırlı değil. Düşüncelerimize, kararlarımıza, duygularımıza ya da zamanımıza yapılan her tür müdahale bir sınır ihlalidir. Kısacası sınır ihlali, “ben” ile “sen” arasındaki doğal çizginin bulanıklaşması demek.


Fiziksel sınırlar, kişisel alanımızın en görünür kısmı. Birinin bize izinsiz dokunması, çok yakın mesafede konuşması, eşyalarımıza izinsiz müdahale etmesi ya da özel alanımıza girmesi fiziksel sınır ihlalidir. Bu tür durumlarda bedenimiz genellikle hemen tepki verir: Kasılırız, içimize çekiliriz, nefesimiz daralır. Bu tepkiler, aslında bedenin “Benim alanıma izinsiz giriliyor.” uyarısıdır; yani içsel bir alarm sistemidir.


Ancak sınır ihlalleri yalnızca gözle görülen eylemlerle değil, işitilen cümlelerle de oluyor. Birinin bizim adımıza karar vermesi, düşüncelerimizi küçümsemesi, sürekli nasihat vermesi ya da “Ben senin iyiliğini istiyorum.” diyerek kendi doğrularını bize dayatması da bir sınır ihlalidir. Burada karşımızdaki kişi, farkında olmadan (veya bilerek) bizim irademizin üzerine kendi düşünce kalıplarını koyuyor.


Manipülasyon ise sınır ihlalinin en sinsi biçimi; kimi zaman duygusal bir baskı hissiyle, kimi zaman suçluluk duygusuyla karşımıza çıkıyor.

-Beni kırmak ister misin?

-Sen böyle yapınca ben çok üzülüyorum.

-Öyle olursa çok sinirlenirim.

Böyle durumlarda kişi doğrudan emir vermiyor ama bizi kendi isteğine göre yönlendiriyor. Sonuçta bir karar vermeye zorlanıyoruz ve bu karar aslında bizim kararımız olmuyor.


Sınır ihlali yaşadığımızda içimizde bir rahatsızlık ve sıkışma hissi belirir. Belki nefesimiz kesilir ve donarız. Bazen “Hayır.'' demek isteriz ama kelimeler boğazımıza düğümlenir. Belki de “Neden böyle hissettim ki, ne var bunda?” diye kendimizi suçlarız. Bu hisler ve bu sorgulamalar güçlü birer pusuladır.


Başkasının bizim eksenimizde gerçekleştirdiği eylemlerden ve sözlerden rahatsızlık hissettiğimiz her an, kişisel sınırlarımızın nerede başladığına bakmak için bir davet. Eğer bu rahatsızlık hissine dikkat kesilirsek neyi isteyip neyi istemediğimizi net bir şekilde anlamak mümkün. Yani o sıkışma, bizi kendimize çağıran içsel bir dikkat işareti. 


Böyle anlarda sorulması gereken en önemli soru şu:

“Ben şu anda kendi alanımda mıyım, yoksa başkası beni kendi alanına çekmeye mi çalışıyor?”


Kişisel sınır bilincini oturtamamış bir toplumda büyümek, “itaat etmek”, “uyum sağlamak”, “iyi insan olmak” gibi kavramlarla bize kendi sınırlarımızdan ödün vermeyi öğretti. Bir ''ödül-ceza'' sisteminin içinde yaşamak onaylanma isteği, sevilme arzusu, reddedilme korkusu veya çatışmadan kaçınma eğilimimizi artırarak bizi sessiz kıldı. Bir süre sonra bunu öyle içselleştirdik ki, sınır ihlallerini görmez olduk. Sanki başkalarının memnuniyeti, kendi huzurumuzdan daha önemliymiş gibi davranmaya başladık.


Sınır ihlaline izin vermemek için ne yapabiliriz?


Fark Etmek: Rahatsız olduğumuz anı yakalamak. ''Bedenimiz bize ne söylüyor?''

Nefes Almak: Derin bir nefesle bedenimizi yumuşatmak. Sinir sistemimizi sakinleştirmek.

İfade Etmek: Nazik ama net bir şekilde “Buna şu anda hazır değilim.”, “Bu konuda farklı düşünüyorum.” veya ''Şu anda bunu istemiyorum.'' demek.

Tekrarlayan Durumlarda Mesafe Koymak: Bazı insanlar sınırları test eder. Bazıları ise, dilden anlamaz. Sözlü sınırlar işe yaramazsa iletişimde mesafeyi korumak ya da fiziksel mesafe koymak gerekebilir.


Sınır koyabilmek için önce bedenle temasta olmamız gerekiyor. Çünkü sınır ihlali anında ilk tepkiyi beden veriyor; zihin ya da dil değil. Nefes farkındalığı, o an donup kalmak yerine “Şu anda ne hissediyorum?” diye sormamızı kolaylaştırıyor. Bedensel duyumlarla bağlantı halinde olduğumuzda, kendi alanımızın nerede başlayıp nerede bittiğini de daha net algılıyoruz. Bu yüzden yoga, meditasyon, dans ve nefes çalışmaları, sınır farkındalığını güçlendiriyor; çünkü her defasında bizi aynı sabırla, aynı özveriyle yeniden bedene, nefese ve şu anda olana getiriyor.


Sağlıklı sınırlar, sağlıklı iletişimin temeli. Ne hissettiğimizi açık, dürüst ve karşımızdakini suçlamadan ifade edebildiğimizde ilişkiler netleşir. İletişim kurarken ‘’sen dili’’ yerine “ben dili’’ kullanmak, hem karşı tarafı kendini savunmaya itmez hem de kendi alanımızı korur. “Beni kırıyorsun”, ''Büyüklük taslıyorsun.'', ''Beni rahatsız ediyorsun.'' yerine, “Biraz alana ihtiyacım var.” demek ve bu konuda kararlı bir duruş sergilemek, hem sınır koyar hem de ilişkiyi güçlendirir.


Sınır koymak, duvar örmek demek değil. Sevgiyle ve anlayışla çizilmiş sınırlar ilişkileri daha güvenli, daha samimi hale getirir. Bedenimiz, nefesimiz ve kalbimiz bu sınırların yol göstericisi. Bize yolu gösterecek olanı başka yerde aramaya gerek yok.


Kendimizi duyabildiğimizde, artık kimsenin bizim adımıza karar vermesine gerek kalmaz. Çünkü kendimizi duymak demek,  kendi hayatımızın merkezinde durmak demek.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page