top of page

''Hafızamız zihnimizde mi, bedenimizde mi?''

  • Yazarın fotoğrafı: Sema Bozyel
    Sema Bozyel
  • 3 Kas
  • 3 dakikada okunur

Zihnimiz nerede? Bu soru, insanlık tarihinin en eski ve en önemli sorularından biri. Çoğumuz zihni beynin içinde bir yerde, düşüncelerimizin üretildiği görünmez bir alan gibi hayal ediyoruz. Sanki beyin bir kontrol odası, bu kontrol odasında ''zihin'' adını verdiğimiz soyut bir alan var ve vücudun geri kalanı beyin ve zihin tarafından yönetilen bir makine. Yani çoğumuza göre zihnimiz, beynimizin kapladığı kadarlık bir alanda yer alıyor.


Fakat günümüzde nörobilim alanında yapılan çalışmalar gösteriyor ki aslında beyin tek başına çalışmıyor. Beyin dediğimiz organ kalp, bağırsaklar, kaslar ve sinir ağlarıyla sürekli iletişim halinde ve bu çift yönlü bir etkileşim. Bedenin her hücresi, bu iletişimin bir parçası. Bedenin bütününe yayılan sinir ağları aracılığıyla bir çok şey, aslında bedenin bütününde aynı anda gerçekleşiyor. 


O zaman, zihinde ortaya çıkan düşünce dalgaları neden sadece kafatasımızın içinde gerçekleşsin? Bir anımızı hatırladığımızda bedenimiz bu hatırlama eyleminden azade mi?


Hafıza, geçmiş deneyimlerin kaydedilmesi, saklanması ve gerektiğinde yeniden hatırlanması süreci. Ancak anılarımızı hatırlama, yani hafızamızdan veri çekme işi, sadece biz istediğimiz zaman gerçekleşmiyor. Bir restoranda oturup yemek yediğinizi düşünün. Lavaboya gittiniz ve ellerinizi yıkıyorsunuz. Sabunu ellerinizin arasına alıp ellerinizi köpürtürken burnunuza gelen koku, sizin kararınızdan tamamen bağımsız bir şekilde, hafızanızdan 10 yıl öncesine ait olan bir veriyi çekebilir değil mi? Yıllar önce kaldığınız bir devlet yurdunun odalarını ve oda arkadaşlarınızı hatırlayabilirsiniz. Ya da markete doğru yürürken yanınızdan geçen bir arabanın içinde çalan müzik kulağınıza geldiğinde, çocukluğunuza ait bir anının tam ortasına düşebilirsiniz; belki ağlarsınız bile. Böyle durumlarda bu anıları hatırlayan şey ne? Hafızamız sadece zihnimizin içindeyse, bu uyaranlar zihnimizin içine nasıl giriyor?


Birisinin size yıllar önce birlikte yaşadığınız bir trafik kazasını durup dururken anlatmaya başladığını düşünün. Anı zihninizde belirdiği anda nefesiniz kesilir; bedeniniz kasılır; karnınıza ağrılar girer. Ya da anneniz, çok komik bir çocukluk anınızı anlatmaya başladığında ağzınızı açar ve kahkahalarla gülersiniz; gözünüzden yaşlar akar. Eğer anılar sadece zihnimizin içinde duruyorsa, neden geçmişte yaşadığımız şeyleri hatırladığımızda bedenimiz tıpkı o anları yaşarken davrandığı gibi davranıyor? Affetmediğimiz birini düşündüğümüzde kalbimiz neden sıkışıyor? Aşık olduğumuz kişiyi düşündüğümüzde midemize ne oluyor? Kızdığımız birini hatırladığımızda neden dişlerimizi sıkıyoruz?


Yoga, dans ya da nefes çalışmaları sırasında bazen çalışmanın etkisi bedenimizin bazı bölgelerinde yoğunlaşır. Bu yoğunlaşma anında bazı duygularla karşılaşırız. Hatta bazen bazı anılar gelir aklımıza. Eğitmenliğimin ilk yıllarında en çok ilgimi çeken konulardan biri bu olmuştu. Yogaya başladığım zamanlarda, pratik sonlarında aklıma o kadar çok anı geliyor ve o kadar çok duyguyla hemhal oluyordum ki, dersten sonra birileriyle konuşmaya çok ihtiyaç duyuyordum. Bu yüzden 8 yılı aşan eğitmenlik yolculuğumda ders bitiminde öğrencilerime her zaman sordum: ''Sormak ya da paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?'' Çünkü bazen o anlarda önemli olan tek şey, sormak ya da konuşmak oluyor. Akıl almak ya da cevap bulmak değil.


Kalp bölgesinin sevmek, sevilmek, kabul görmek, bağlılık gibi meselelerle ilişkili olduğunu söyleriz. Kalça bölgesinin utanç, suçluluk, cinsellik, bastırılmış duygular gibi konularla ilişkili olduğunu söyleriz. Peki, bunlar tam olarak ne demek?


Bunlar, bedenin bu bölgeleriyle çalıştığımızda hafızamızdan bu konularla ilgili verilerin çekilebileceği yani, bedenimizde bu meselelerle ilgili duyguların, tepkilerin ve zihnimizde bu meselelerle ilgili anıların kendini gösterebileceği anlamına geliyor. Kişisel deneyimim, bunun böyle olduğunu bilmediğim zamanlarda bile her zaman böyle olduğu; bunun böyle olduğunu bilmeyen öğrencilerimde de her zaman böyle olduğu. Yani, bu bir ''İnandığın için öyle.'' konusu değil; defalarca deneyimlenmiş ve her defasında aynı sonucu vermiş bir gerçekliktir.


Hafızamız sadece kafatasımızın içinde değil. Eğer hafızamızı zihnin anıları depolama alanı olarak görüyorsak, zihnimiz sadece beynimizin içinde oturmuyor; ellerimizin parmak uçlarına, ayak serçe parmağımıza kadar yayılıyor. Zihni ve bedeni birbirinden ayrı görmediğim için ''zihin hafızası'' ve ''beden hafızası'' şeklinde iki ayrı hafıza olduğu bilgisine de şüpheyle yaklaşıyorum. Çünkü öyle olsaydı zihin ve beden bir anıyı aynı anda hatırlamazdı.

Yorumlar


bottom of page