Sağlıklı olmak, güzel görünmek demek mi?
- Sema Bozyel
- 15 Eyl
- 2 dakikada okunur
Yıllarca aynaların bana söylediği şeye inandım. Fiziğim düzgün olduğunda sağlıklı olduğumu, cildim pürüzsüz olmadığında bir şeylerin ters gittiğini düşündüm. Oysa aynada gördüğüm şey, içimde neler olup bittiğini, kalbimdeki hisleri, zihnimde dalgalananları yansıtmıyordu. Aynada ilk gördüğüme bakarak sağlığımı ölçmeye çalışmak, gökyüzüne bakarak denizin derinliğini anlamaya çalışmak gibiydi.
Sağlığı ölçmek için bedenin dışına bakmak bizi çoğu zaman yanıltıyor. Sağlık, nefesimizin kıvamında, sabah uyandığımızda bedenimizin coşkusunda, gece gözlerimizi kapatırken kalbimizin hafifliğinde gizli. Dışarıdan pırıl pırıl görünen biri, içsel olarak tükenmiş olabilir. Toplumun güzellik standartlarına uymayan biri, yaşam enerjisiyle dolup taşabilir.
Toplumsal ölçütler, beden algımızı bozduğu gibi sağlık algımızı da çarpıtıyor. Reklamlarda, dizilerde, sosyal medyada hep aynı tip bedenler servis ediliyor. İnce bel, iri göğüsler, kaslı kollar, pürüzsüz bir cilt, simetrik yüz hatları… Zihnimiz, bu tekrarın içinde sağlığın neye benzediğini unutmaya başladı. Sağlıklı olmakla, toplumun beğeni kriterlerine uyan şekilde güzel görünmek arasında bir nedensellik olduğunu düşünmeye başladık. Ancak bedenimizin gerçek ihtiyaçlarıyla bize dayatılan görüntüler arasındaki fark giderek büyüyor.
Bu kafa karışıklığının tohumları çocuklukta atılıyor: “Kilo aldın, biraz zayıflaman lazım.”, “Çok zayıfsın, biraz daha ye.”, “Kamburun çıkmış, dik dursana.”, ''Bacaklarını ayırarak oturma.'', ''Bacak bacak üstüne atma.'', ''Dışarıya bu kıyafetlerle mi çıkacaksın?'', ''Bu halin ne? Kendine biraz çeki düzen ver.''... Bedenimizi dışarıdan bize bakan bir çift gözle değerlendirmeye alıştırılırız. En önemli şey, ''dışarıdan nasıl göründüğümüz'' olmaya başlar ve gerçekte en önemli şey olan ''sağlığımız'', bununla yer değiştirir. Zamanla bedenimizin içinden gelen sesleri, gerçek ihtiyaçlarımızı duyamaz oluruz.
Bir dönem yalnızca güzel görünmek için katı diyetler yaptım. İncecik göründüğüm günlerde çevremden övgüler aldım; insanların beni görünce gözleri parlıyordu. Ama bedenimin içinde halsizlik, baş dönmesi, yorgunluk ve tatminsizlik vardı. Dışarıdan bakıldığında sağlıklı olarak algılanıyordum, oysa bedenim içeriden alarm veriyordu.
Yogayla, meditasyonla ve dansla daha çok vakit geçirdikçe kendimi içsel ya da dışsal olarak değiştirme çabalarımın hepsini bir tür şiddet gibi görmeye başladım. Bu süreçte bedenim enerjik, zihnim berrak, kalbim hafifti. Toplumun idealize ettiği beden ölçülerine sahip değildim ama kendimi yaşamla çok daha uyumlu hissediyordum.
Eskiden dolgun bir beden kadınlığın ve bereketin simgesiydi. Sonra ince olmak, daha sonra kaslı olmak... Şimdilerde ise fotoğraf filtreleri ve estetik uygulamalar güzellik algımızı her gün yeniden tanımlıyor. Yani güzellik gelip geçici, değişken, kültüre ve zamana bağlı bir algı. Sağlık ise bu dalgalanmalardan bağımsız bir gerçeklik.
Güzellik, bazen sağlığın doğal bir yansıması olarak kendini gösterir. Canlı bir bedenin, dingin bir ruhun, berrak bir zihnin yüzü aydınlık olur. Ama bu aydınlık, şekillendirilmeye çalışılarak acı çektirilen bir bedenin aydınlığı değil, inandırıldığı her şeyi sisteminden çıkararak yaşamayı seçmiş bir bilincin aydınlığıdır.
''Nasıl görünüyorum?” sorusu kendimizle ilgili fikirlerimizi dışarıya bağlar; ''Ne hissediyorum?'' sorusu ise içeriye. Bedenin dili sessiz ama güçlüdür. Yorulduğunda ağrılarla konuşur, aç kaldığında gerginlikle seslenir, dinlenmek istediğinde enerjiyi çeker. Zihin, tek bir anda yalnızca bir şeye odaklanabilir; eğer dışarıya odaklanırsa içeriyi duyamaz; içeriye odaklanırsa dışarıdan etkilenmez.
Sağlıkla ilişkim derinleştikçe şunu fark ediyorum: Bedenim, hayatla kurduğum bağın kendisi. Bedenimde ne varsa hayat da onun sağlayıcısına dönüşüyor. Eğer bedenime şiddet uyguluyorsam hayat, içinde işkencelere maruz kaldığım bir hapishaneye dönüşüyor. Eğer her koşulda bedenimin ihtiyaçlarını karşılıyorsam hayat, sırtımdan hiç ayrılmayan bir dost eline dönüşüyor.
Sağlıklı olmak, sokağa çıktığımızda bizi beğenen bakışlarla karşılaşmak demek değil, evimizin salonunda tek başımıza uzanıp televizyon izlerken de kendimizi güzel hissetmek demek. O bedenin ne zaman sokağa çıkmaya, ne zaman uzanmaya ihtiyacı olduğunu duyabilmek içinse, zihnimizi ona çevirmemiz yeterli.
Yorumlar