top of page

Otantiklik ile yoga, dans ve meditasyon ilişkisi

  • Yazarın fotoğrafı: Sema Bozyel
    Sema Bozyel
  • 8 Eyl
  • 3 dakikada okunur

''Kendin olmak.'' Dile kolay. Ama aslında birçok insanın hayatı boyunca en çok zorlandığı, en çok özlemini duyduğu hal bu: Kendini yaşatmak, içten ve sahici yaşamak. Çünkü bir şeyden ne kadar uzaklaşırsak, o şeyi o kadar çok arar hale geliyoruz.


Günümüzün dijital dünyası bir vitrin. Paylaşılan fotoğraflar, hikayeler, başarılar… Her biri dışarıya gösterilmek istenen “en iyi” versiyon. Hatta bu vitrin dijital dünyadan çıkıp ilişkilerimize de sızmış durumda. Görünene aldanıp zihnin karşılaştırma eğilimini alt edemediğimizde, fark etmeden kendi iç sesimizi de kısmaya başlıyoruz. Daha çok beğenilmek, onay almak, kabul görmek uğruna neyi sevdiğimizi, neyi gerçekten istediğimizi unutuyoruz.


Buna bir de toplumun görünmez kuralları ekleniyor. Ne zaman evlenmeli, ne zaman çocuk yapmalı, nasıl davranmalı… Bu kalıplar içinde kendine özgü yaşamak, hayal kurmak ve o hayalin peşinden gitmek cesaret istiyor. Çünkü çoğu zaman bu cesaret yalnızlıkla, anlaşılmamayla ya da yargılanmayla sınanıyor.


Hayat çok hızlı. Sabah uyanır uyanmaz bildirimlerle uyarılıyoruz. Yapılacaklar listeleri, trafik, işler, sorumluluklar… Bu koşuşturmanın içinde bir durup “Ben ne hissediyorum?” diye sormak aklımıza bile gelmiyor bazen. Ama otantikliğimizi keşfetmek ve orada kalmak için yavaşlamak, duymak, dinlemek gerekiyor.


Otantik benliğe giden yol, zihinden değil, bedenden geçiyor.


Yoga matının üstüne her çıktığımızda aslında sadece bir duruş yapmıyoruz. Nefesimizle buluşuyor, bedenimizdeki hisleri fark ediyor ve zihnimizi gözlemliyoruz. Ve bunların hepsi bizi şimdiki ana getiriyor. Orası, sahiciliğin başladığı yer. Yoga pratiği, sadece güçlü ya da esnek olmayı değil; kendimizle temas kurmayı, kendimize dürüst olmayı geliştiriyor. Matın üzerinde kendimizle karşılaşmak, hayatın içinde de kendimize sadık kalmamızı kolaylaştırıyor.


Dans, düşünmeden hareket etmenin, duygulara alan açmanın, kendimizle ve başkalarıyla iletişim kurmanın en saf yollarından biri. Bir müzik açıp bedenimizi serbest bıraktığımızda, bedenimizin neye ihtiyaç duyduğunu fark etmek kolaylaşıyor. Daha sert, daha yumuşak, daha ağır ya da daha hafif... Bedenim bugün nasıl hareket etmek istiyor? Bedenimin ihtiyacı ne? Dans, duyguları görünür hale getirmenin, zihinsel olanı ekarte etmenin alanı. Orada bir şekil arayışı değil, bir içtenlik var.


Meditasyon, hareketsizliğin içindeki hareketi hissetme, sessizliğin içindeki sesi duyma pratiği. Her gün kısacık zaman dilimlerinde bile olsa gözlerimizi kapatıp sadece nefesimize döndüğümüzde, dış dünyadan bize iletilen ve zihnimize yapışan cümleleri daha net duyarız. O cümlelere tarafsızca bakmaya devam ettiğimizde, o cümleler sönümlenir. Zihnin gürültüsünün ardında otantikliğimize giden yolu fark ederiz.


Yoga, dans ve meditasyon gibi pratikler sayesinde sadece zihinsel bir sakinlik yaşamaz, aynı zamanda bedensel duyumlarla daha derin bir bağ kurmaya başlarız. Beden, hissetmenin yeridir. Kasların gerginliği, nefesin ritmi, mide bölgesindeki sıkışıklık ya da göğüs kafesindeki açıklık... Bunlar bedenimizin sözcüklerle olmayan iletişim yollarıdır. Ve biz bu dili ancak yavaşladığımızda ve ona dikkat kesildiğimizde anlarız. 


Bedensel duyumları fark ettiğimizde dikkat, geçmiş ya da geleceğin yerine şimdiye döner, zihin de doğal olarak sakinleşmeye başlar. Zihin sakinleştiğinde bedenin neye ihtiyacı olduğunu daha anlaşılır olur: Belki biraz dinlenmeye, belki harekete, belki bir sınır çizmeye ya da bir duyguyu ifade etmeye...


İşte bu yüzden bedeni algılamak, sadece fiziksel bir farkındalık değil, aynı zamanda duygusal ve ruhsal bir pusuladır. Bedenin ihtiyaçlarını duymak, kendin olabilmenin ilk adımıdır. Çünkü kendine iyi bakan, ihtiyaçlarını tanıyan ve gidermeye yönelik eyleme geçen bir beden; içinde daha huzurlu, daha özgür bir alan yaratır.


Otantik yaşamak bir lüks değil, bir ihtiyaç. Otantiklik pasif bir hal değil, aktif bir seçim. Otantiklik, her gün, dış dünyadan gelen ‘olman gereken kişi’ taleplerine rağmen, kendi iç sesine sadık kalmayı seçmek; reddedilmeyi, dışlanmayı, yanlış anlaşılmayı da göze almayı gerektiren cesur bir tercihtir.


Otantiklik hepimizin doğasında var. Zamanla üzeri korkular, kalıplar ve rollerle örtülse de o örtüyü kaldırmanın sayısız yolu var. Bu yolların amacı ortak: Zihnimizde değil, bedenimizde oturmak; zihnimizle değil bedenimizle hareket etmek. Kokladığımızı, tattığımızı, gördüğümüzü, hissettiğimizi, duyduğumuzu idrak etmek. 


Anlamı günden güne daha da sığlaşan ''Anı yaşa'' aforizmasına biraz daha dikkatli bakarsak: Bedeninle bulunduğun yer dışındaki her yer illüzyon. Dikkatini bedeninle bulunduğun yere getir. Bilincin ışığını ancak bu şekilde açık tutabilirsin. O zaman bilinçli seçimler kendiliğinden gelir.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page