''Beden bir araç değil, evdir.''
- Sema Bozyel
- 22 Eyl
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Kas
İki beden bir olunca, onlardan birer parçayla şekillendik ve üçüncü beden olduk. Bu üçüncü yeni beden, bildiğimiz, hatırladığımız ilk evimiz. Her hücresinde yaşamın şarkısını taşıyan, kanla, kemiklerle, organlarla örülü bir yuva. Bu evin kapıları aldığımız her nefesle açılır, verdiğimiz her nefesle kapanır. Kalbimiz kan toplayıp dağıttıkça bu evin içinde ritim olur, raks olur.
Beden, yalnızca varlığımızı bir yerden başka bir yere taşıyan bir kabuk değil, yaşamın bütün enstrümanlarıyla mevcut olmuş bir mikro evrendir. İçinde ve üstünde yaşadığımız her şey kadar, dünya kadar, evren kadar evdir. Odaları organlar, koridorları damarlar, kolonları kemikler, duvarları kaslar olan, mevsime göre rengi, ısısı, enerjisi değişen, içinde beslendiğimiz, dinlendiğimiz, kabuğumuza çekildiğimiz, misafir ağırladığımız, bazen perdelerini kapattığımız, bazen araladığımız, bazen de sonuna kadar açtığımız yuvamızdır o.
Eğer evimizde hayat varsa eşyalar dağılır, kıyafetler kirlenir, bulaşıklar birikir, buzdolabında yiyecek bir şey kalmaz, temizlik malzemelerimiz biter. Dışarı çıkıp alış-veriş yaparız. Tozları alır, yerleri temizler, çarşafları değiştiririz. Renklilerle beyazları ayırır çamaşırları yıkarız. Tezgahın başına geçer yemek yaparız. Faturalar geldiğinde öder, çatımız akıyorsa tamir eder, edemiyorsak bir usta çağırırız.
Tıpkı evimizdeki sistemler gibi bedenimizde de sistemler vardır. Dolaşım, boşaltım ve sinir sistemi gibi sistemlerin yanında, zihinsel ve duygusal sistemlerimiz de devamlı devinim halindedir. Bedenimizdeki sistemler de zaman zaman dağılır, kirlenir; onların da yoksunluğunu çektiği şeyler olur. Eğer dağılan yerleri toplamazsak, kirlenen yerleri temizlemezsek, acıkan yerleri doyurmazsak ne olur? Pencereleri açıp evimizi her gün havalandırmıyorsak, bulaşıklarımızı ve çamaşırlarımızı düzenli şekilde yıkamıyorsak, masamız tozlu, yerlerimiz kirliyse, aradığımız hiçbir şeyi bulamıyorsak hayatı nasıl yaşarız?
Bedenimizdeki sistemlerin her birinin günlük ihtiyaçları var. Eğer her gün bu ihtiyaçları gidermiyorsak, bu evin kapısından içeri hastalığı ve huzursuzluğu almak zorunda kalırız. Biz kapıyı açmak istemesek de onlar kırarak girerler.
Bedenimizin ihtiyaçlarını fark etmediğimizde karşılayamıyoruz. Neye ihtiyacımız olduğunu anlamazsak neyi nasıl karşılayalım? Zihnimin bölündüğünü fark etmeden odaklanmaya ihtiyacı olduğunu, sinir sistemimin gergin olduğunu fark etmeden duygularımı regüle etmeye ihtiyacım olduğunu, sindirim ve boşaltım sistemlerimin rahatsız hissettiğini fark etmeden daha sağlıklı gıdalarla beslenmeye ihtiyacım olduğunu, sığ nefesler aldığımı fark etmeden derin bir nefes almaya ihtiyacım olduğunu nasıl idrak edebilirim?
Ben bedenimin ihtiyaçlarını nasıl fark edebilirim?
Bu konuda tek bir yol yok ve bütün yollar biz kendi öznel yolumuzu bulabilelim diye var. Ancak bu zamana kadar insanlığın keşfettiği tüm yolların ortak özelliği, bir sonuca varmaya çalışmaktan çok sürecin tadını çıkarmaya ve nefesin genişletilmesine yönelik olmaları. Çünkü iç gözlem, yani tenimizle dış dünyadan ayrılan beden sınırlarımızın içinde kalan alanda neler olduğunu görebilmek, başka türlü gerçekleşmiyor.
Eğer sonuç odaklıysak bedenimiz gergindir. Eğer nefesimiz sığsa bedenimiz gergindir. Eğer bedenimiz gerginse ne içeriyi ne de dışarıyı net bir şekilde göremeyiz; her şey bulanıklaşır.
Ev işlerini biriktirmeden, azar azar, yavaş yavaş hallettiğiniz bir haftayı düşünün. Alınması gerekenler doğru zamanda alınmış, sofralar tam vaktinde kurulmuş... Burnunuza gelen kötü bir koku yok... Temiz havlulara sarındığınız, mis gibi çarşaflarda uyuduğunuz bir hafta...
Aciliyet duygusu bedenimizi sarana kadar beklemenin bizi götüreceği yer yine sonuç odaklılık. Çünkü böyle bir durumda, elimizde bir an önce çözülmesi gereken bir sorun olacak. Halbuki evimizle ilgilenirken güzel bir müzik açabilir, bir odadan diğerine doğru giderken koridorda dans edip şarkı söyleyebiliriz.
Bedenimizi evimiz gibi gözetmek, aslında hayata nasıl dokunduğumuzun da bir göstergesi. Onu ihmal ettiğimizde üstümüze gelenlerin arasında daralır, ona özendiğimizde hem içeride hem dışarıda geniş alanlar açarız. Küçük düzenlemelerle, ufak dokunuşlarla evimiz ışıldar. Beden evimiz ışıldıyorsa, kapımız da dünyaya ışık taşır.








Yorumlar